Türkiye'de eğitim dünyasında yaşananlar üzerine fikirler
Bir ülkenin geleceğini belirlemede onlarca ölçüt vardır; ekonomi, siyaset, dış politika, teknoloji… Ama en temeli, en derini eğitimdir. Eğitim çökerse ülke çöker. Ülkecek bugün geldiğimiz noktaya, üniversiteye girişteki ölçme ve değerlendirmenin temel bir basamağı olan TYT (Temel Yeterlilik Testi) sınavı üzerinden baktığımızda, eğitimdeki çöküşün işaretlerini net biçimde görmek mümkündür.
TYT’nin içeriğine bakalım: 40 Türkçe, 20 Sosyal Bilimler (5 Tarih, 5 Coğrafya, 5 Felsefe, 5 Din Kültürü), 40 Matematik, 20 Fen Bilimleri. Bir akademik sınavda din sorularının ne işi var sorusu başlı başına sorun iken onu şimdilik görmezden gelerek bu sınavdaki puan hesaplamasına odaklanalım.
Şimdi gelelim puan hesaplamasına. TYT’de her bir sorunun doğru cevaplandığında kazandırdığı puanlar aşağıda verilmiştir.
• 1 Türkçe sorusu ≈ 3,3 puan
• 1 Matematik sorusu ≈ 3,3 puan
• 1 Fen sorusu ≈ 3,4 puan
• 1 Sosyal sorusu ≈ 3,4 puan
Yani ne oluyor biliyor musunuz? Bir sosyal sorusu, Türkçe ya da matematikten daha değerli hale geliyor! Üstelik sosyalin dörtte biri din sorularından oluşuyor. Demek ki bu sistemde bir din sorusu, bir matematik veya Türkçe sorusundan daha fazla puan getiriyor. Eğitimsel mi bu? Mantıklı mı? Bir ülkenin akademik ölçütü böyle mi olur? İşte en büyük garabet burada. Bunun masa başında hazırlanıp uygulanmasından daha tehlikelisi, toplumsal bir itirazla karşılaşmadan yıllardır varlığını sürdürmesidir. İşte bu, tam anlamıyla bir çöküş sessizliğidir. Eğitim dünyası bu noktada tam olarak sınıfta kalmaktadır.
Bir ülkenin geleceğini belirleyen akademik sınavlarda en değerli alanların sırasıyla Matematik, Fen Bilimleri ve Türkçe olması gerekir. Sosyal bilimler ise bu alanları destekleyen, tamamlayıcı bir unsur olmalıdır. Çünkü gerçek kalkınmayı, atılımı ve dünya sahnesinde güçlü bir ülke olmayı sağlayacak asıl alanlar bunlardır. Ancak bizde tam tersi bir tabloyla karşılaşılmaktadır. Sessizlikten güç alan mevcut anlayış, ileride alan sınavlarında da sayısal bölümlere öğrenci seçiminde Sosyal ve Türkçe sorularının ağırlığını artırabilir. Bu durumda Matematik’in soru sayısının azaltılması, Sosyal’in etkisinin artırılması şaşırtıcı olmayacaktır. Böylece fen ve matematikte zorlanan, bu alanlara yatkın olmayan geniş kitleler sistemin merkezine çekilecek ve bu da eğitim adına tam bir çöküş anlamına gelecektir.
Türkiye’nin yaşadığı birçok sorun, ‘çok konuşan sosyal bilimciler’in belirleyici hale gelmesi, ‘az konuşan sayısalcıların’ ise geri planda kalmasından kaynaklanıyor. Bir ülkenin en bilinen akademik figürlerinin tarihçilerden çıkması, geleceğimiz adına endişe verici değil midir? Tarih bilmek elbette önemlidir, ama geleceği inşa edecek olan mühendislerdir, bilim insanlarıdır, matematikçiler ve fizikçilerdir.
Eğer sayısal zekâlar ülke yönetiminde geri planda kalmaya devam ederse, çöküş kaçınılmazdır. Bu ülkenin ihtiyacı; keskin mühendis zekâlarının, matematik, fizik, kimya ve biyolojiyle yoğrulmuş beyinlerin öne çıkmasıdır. Ülke yönetimindeki karar verici koltuklarda bu zekâların oturması gerekir. Sayısal aklın yeniden değer bulduğu günleri görebilmek dileğiyle…
Kemal Duran
30 Eylül 2025